Acı çeken, hayatları katlanılamayacak derecede zor geçen hastaların intihar etmelerine yardım eden bir doktorun hikayesi bu. Film, gerçek hikayelerden esinlenilerek yapılmış. Kendisi doktor olan Kevorkian iyileşmelerine umutsuz gözle bakılan insanların yaşamlarına son vermelerinde yardımcı oluyor ve ötanazinin yasak olduğu ülkede kanunlara karşı gelip eylemleriyle çok fazla tepki çekiyor. Doktor katil olmakla suçlanıyor ve davalar açılıyor. Bunun yanı sıra doktordan zamanla daha fazla insan kendilerine yardımcı olmalarını istiyor. Doktor hastalarıyla konuşmalar yapıyor ve bunu gerçekten isteyip istemediklerini ya da hayatlarında hastalandıktan sonra nelerin zorlaştığını soruyor ve bunları kayıt altına alıyor. Hasta olan, yaşam kalitesinin zamanla düştüğü , hayatlarına devam edebilmeleri için yapmaları gereken basit birkaç şeyi bile yapamayan hastaların istediklerinde bunlara bir son verebileceklerini ve bu kararı vermenin onlarında elinde olduğunu savunuyor ve bu fikrinin sonuna kadar arkasında. Bunun insanların hakkı olduğunu anlatmaya çalışıyor. Tepkilere, üzerindeki baskıya rağmen son ana kadar direniyor ama hapse düşmekten kurtulamıyor.
Ötanazi aktif ve pasif olarak ayrılmakta. Aktif ötanazide kişiye direkt olarak yaşamını sonlandıracak bir madde veriliyor. Pasif ötanazide ise kişinin tedavisine devam edilmiyor, yaşam desteği için bağlı olduğu makinelerle bağlantısı kesiliyor. Ülkemizde ötanazi yasaktır. Aktif ötanazi de hekimin icrai bir davranışı var ve TCK m.81 deki kasten öldürme suçu oluşur. Pasif ötanazi bakımından ise hekim tedaviyi kestiği için burada hastanın rızasının var olup olmadığına bakmak gerekir. Hastanın tedaviyi reddetme hakkı olduğu için eğer doktordan müdahalede bulunmasına son vermesini isterse hasta öldüğünde hekimin cezai sorumluluğu yoktur. Eğer hekim tedaviyi kendiliğinden keserse TCK m.83 kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçu kapsamında sorumluluğuna gidilebilecektir.
Ötanazinin bir ülkede uygulanmaya başlaması ya da ötanazi kararı almak oldukça zor. İslam dini gibi Hristiyanlık, Musevilik, Budizm gibi dinler de ötanaziye pek sıcak bakmıyor, bir insanı öldürmek ya da kişinin kendi canına kıyması yasak kabul ediliyor. Bu açıdan bakıldığında kişinin Tanrı’dan ölümü dilemesi bile yasak. Ben de kendi adıma eğer ileride çok basit olarak yemek yememi, konuşmamı, yürümemi vs gibi aktivitelerimi sınırlayan hatta bitme noktasına getiren bir hastalığa yakalanacak olursam kesinlikle bu kararı alırım diyemiyorum ya da almam diyemiyorum. Çünkü gerçekten bitme noktasının nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum, yaşamadım. İnsanın sevdiği birilerinin her gün gözlerinin önünde biraz daha ölüme yaklaşması zor ya da kişinin kendisinin ölümün ensesinde olduğunu bilerek beklemesi zor olmalı. Herkes bir gün ölecek ama bu şekilde öleceksem ailemin, arkadaşlarımın, sevdiğim herkesin beni şu an ki halimde hatırlamalarını isterim, kemiklerimin sayılacağı hale geldiğimdeki gibi değil. İsmimi duyduklarında akıllarına gelen ilk fotoğraf ölmek üzere olduğum halim olmamalı. O sebeple bunu insanların kendi iradelerine bırakmak gerekir diye düşünüyorum, bu kararı en azından düşünebilmelerine imkan verilebilir. Toplumun çoğunluğunun Müslümanlardan oluştuğu bir ülkede oldukça zor ve ülkemizde kesinlikle suistimal edilebilecek bir şey bu. Gerçi bu kararı alabilecek yetkinlikte olabilir miyim o kadar acı çekerken bunu da bilemiyorum ama söyleyebileceğim tek şey şu an umarım bunu yaşamak zorunda kalmam. Yine de hayatın bize ne getireceğini bilemeyiz.
Av. Şeyda BOY