Edebi veya sanatsal icatlar dahil olmak üzere icatların hukuksal terimi fikri mülkiyet olabilir, ama doğaları gereği insanlar da bu şeylere sahip.
Zekanın tüm oluşumunun sadece insanlara has bir özellik olduğu uzun zamandan beri bilinen bir şey, ve fikri mülkiyet konseptinin çabası da insan zekasının ürünlerini korumak. Bu, fikri mülkiyet hukukunda sayılı olarak yansımaktadır. ABD Telif Hakları Ofisi, örneğin orijinal yazarlık çalışmalarında ”işin insan elinden çıktığını temin eder” ibaresini kaydeder ve bundan ”fikirlerin sancısının bir meyvesi” olarak bahseder.
Ama ya bir sanat eseri, müzik, edebiyat, fotoğraf ya da daha başka ürünler insan aklı tarafından ortaya konmamış, yapay zekanın içerisinde saklandığı bir makine tarafından yaratılmış olsaydı?
Geçen yıl Kaliforniya’daki bir hakim Sulawesi, Endonezya’lı bir makat maymununun görüşünü kabul etmiş ve çekilmiş olduğu ”öz çekimin” telif hakkını iddia etme konumuna sahip olmadığını söylemiş. Dava doğal yaşam fotoğrafçısı, David Slater’ın Vikipediya’yı -kamerasını bıraktığı anda bir maymun tarafından çekilen- fotoğrafın telif haklarını ihlal ederek yayınlandığını iddia etmesiyle ortaya çıktı. Dava daha sonrasında onun aleyhine bir yön aldı, tartışma Slater’ın maymunun telif hakkını ihlal ettiği kararıyla son buldu. Ama, en nihayetinde, hakim bu davayı geri çevirdi.
Zeka ve Fikri Mülkiyet
Neden fikri mülkiyet ağirlıklı olarak antroposentrik? Birçok filozofik nedenin ve diğer nedenlerin var olma sebebi bu. Örneğin, John Locke, 17.yüzyıl doğal haklar çalışmasında, ortak bir görüşün varlığında insanların ürettikleri ve emeklerinin sonucu ortaya çıkarttıkları şeylerde doğal bir hakları olması gerektiğini dikkate almıştır. Buna benzer daha birçok ekonomik gerekçeler var.
Fikri mülkiyetin korunması ekonomik gelişmelerin oluşması açısından başlıca etkenlerden. Eğer zekanın getirdiği ürünler korunmasaydı o zaman ürünleri imal eden ve marketlerin güvendiği hizmeti sunan insanlar için bu caydırıcı olabilirdi. İnsanlığın gelişmesi en nihayetinde zarar görürdü.
Bu düşünceler ”zekanın” değerine ilişkin soruları arttırmaktadır. Gelişme dahil olmak üzere birçok şey, bu değerli kapasiteye dayanmakta. Doğrusu, fikri mülkiyetin mazereti olarak, zeka asıl kendi içerisindeki bu değer için korunmalı. Bu mazeret, yapay zekaya sahip makinelere verdiğimiz bu kayda değer zekanın korunması adına telif haklarına sahip olmaları gerektiğini göstermektedir.
Son on yılda makineler adına gerçekleştirdiğimiz atılımlar kayda değer düzeyde. 1970 yıllarında, İngiliz sanatçı, Harold Cohen, ”makineler sanatı meydana getiriyor” adı altında bir yazı yazdı ve olağanüstü soyut görüntüleri elde eden, AARON yazılımını geliştirdi.
IBM Watson, yapabildiği diğer şeylerin dışında sorulara cevap verebilmek için doğal bir dil kodu çözebiliyor. Kaliforniya Berkeley’deki bir araştırmacı olan, Igor Mordatch, robotlara hedeflerine ulaşmaları adına en uygun şekilde öğrenmeye ve uygulamaya olanak tanıyacak bir algoritma oluşturdu.
Ama yine de ”zeka” olarak adlandırmak bir yana dursun birçok insan yapay zekaya sahip makinelerin kendi fikri mülkiyetine sahip oldukları fikrini teşvik etmekte isteksiz. Tartışmanın bir diğer yüzünde ise fikri mülkiyetin sadece zekayı korumakla görevli olmadığını savunanlar bulunmakta. Onlar, zekanın belirli bir formunu desteklemeyi amaçlıyorlar. -Ki bu da toplumlar arasında var olan hususi bir şeyi belirtiyor, insanı.
Tartışmanın bu tarafında duran insanlar, zekaya sahip makinelerin en nihayetinde insan bir yazılımcının geliştirdiği programa ya da algoritmaya uygun faaliyet gösterdiğine inanıyorlar. Bunun gibi, ikinci olarak fikri mülkiyet hakkının gelişen her şeye verilmesi gerektiğine inanıyorlar.
Geleceğin zeki yaratıcıları
Böylelikle, insanlar yapay zeka sisteminden kendilerine pay biçiyorlar. -En nihayetinde bu sistemi yapan insanlardı. Ama bu tartışmalar ilerlerken bir durulmaya neden olmayacak mı? Peki ya zekanın kendi içerisindeki değeri ne olacak? Bu sorunun belirleyici bir faktörü, doğrusu, kuvvetle muhtemel hızla değişen dünyada ehemmiyeti olan insanların zekayı ellerinde bulundurması.
Yapay zekaya dayalı makineler gelecekte daha insansı -öğrenmekte daha becerikli, daha sofistike ve karmaşık solüsyonları ve ürünleri oluşturmakta daha başarılı-olacaklar. Gündelik hayatımıza etkisi olacak konularda daha iyi kararlar verebilecekler. Bu nedenler sebebiyle tartışacak olursak, eğer zekanın değerini korumak istiyorsak, yapay zekanın fikri mülkiyete sahip olabileceğini kabul etmeliyiz.
Avrupa birliği çoktan yapay zekaya sahip makinelerin ve robotların gelecekteki önemini tanımış ve onlar için Robotların Medeni Hukuk Kanununu dikkate almış durumda. Özellikle, Fikri mülkiyet hakkı, Avrupa Birliğinin vermiş olduğu ”robotlara özel yasal statü” ihtiyacını tanıyan bir karar bunun temeli niteliğindedir.
Suudi Arabistan vatandaşı olan ve bebek sahibi olmak isteyen insansı robot Sophia dahil makinelerin çoktan insana benzemeye başladığını unutmayalım. Makineler fikri mülkiyetleri konusunda söz sahibi olmasalar da (şuan için), bundan daha azını vermek zekaya yüklediğimiz değerin potansiyeline riayet etmediğimizi gösterir.