İşte size Kudüs’teki Mescidi Aksa yerleşkesinin, neden Filistin-İsrail çatışmasında daimi bir tartışma noktası olduğuna dair detaylı bir analiz.
1. Mescid-i Aksa neden bu kadar önemlidir?
Mescid-i Aksa; Müslümanların Harem-i Şerif veya Kutsal Mabed, Yahudilerin ise Tapınak Tepesi olarak adlandırdığı, içerisinde gümüş kubbeli caminin de yer aldığı 35 dönümlük yerleşkenin adıdır. Tarihi Kudüs şehrinde yer alan yerleşke, üç semavi din tarafından da kutsal görülmekle birlikte, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından Dünya Mirası listesine alınmıştır.
Yerleşke, İsrail’in; Batı Şeria ve Gazze Şeridi ile birlikte Eski Kent de dahil olmak üzere Doğu Kudüs’ü 1967’de işgal etmesinden bu yana Kutsal Topraklar’da en çok tartışılan bölge oldu. Ancak, çatışma, İsrail’in kurulmasından bile önceye kadar uzanıyor.
1947 yılında BM, İngiliz kontrolü altındaki tarihi Filistin’i, birisi çoğunluğu Avrupalı olan Yahudiler diğeri ise Filistinliler için olmak üzere iki devlet şeklinde ayıracak bir taksim planı düzenledi. Bu plan çerçevesinde toprakların yüzde 55’i Yahudi devletine, kalan yüzde 45’i ise Filistin devletine verildi.
Mescid-i Aksa yerleşkesine ev sahipliği yapan Kudüs ise BM yönetimi altındaki uluslararası bir komiteye devredildi. Üç semavi din için de kutsal olmasının verdiği bu özel durumdan dolayı bölge imtiyazlı hale getirildi.
İlk Arap-İsrail savaşı, 1948’de İsrail’in, Mısır ve Ürdün’ün kontrolünde bulunan Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze bölgelerini ele geçirip toprakların yüzde 78’ine sahip olması ve devlet vesayetini ilan etmesinden sonra patlak verdi.
İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgali ile sonuçlanan ikinci Arap-İsrail savaşından sonra İsrail’in topraklar üzerindeki tecavüzü 1967’de şiddetlendi ve nihayetinde Eski Kent ve Mescid-i Aksa da dahil olmak üzere Kudüs yasa dışı olarak İsrail tarafından ilhak edildi.
Eski Kent dahil olmak üzere Doğu Kudüs’ün yasa dışı bir şekilde İsrail kontrolüne girmesi, işgalci güçlerin işgal ettikleri topraklarda egemenliğe sahip olmadığını belirten bazı uluslararası hukuk kurallarını ihlal anlamına geliyor.
İsrail hükümeti yıllardır Eski Kent ve Doğu Kudüs’ü bütünüyle kontrol altına almak ve Yahudileştirmek için adımlar atmaktadır. 1980 yılında İsrail uluslararası hukuku ihlal ederek Kudüs’ü ”ebedi başkent” olarak ilan etti. Ancak bugün dünyada hiçbir ülke İsrail’in, Kudüs’ü başkent ilan etmesini veya şehrin demografik ve coğrafi yapısını değiştirmeye yönelik çabalarını tanımamakta ve kabul etmemektedir.
Sayıları yaklaşık 400.000’i bulan Kudüs’teki Filistinliler, kentte doğan Yahudilerin aksine, orada doğmuş olmalarına rağmen vatandaşlık statüsü yerine sadece daimi ikamet iznine sahip durumdalar. Ve 1967′ den bu yana İsrail, ikamet edebilmelerini zorlaştırarak şehrin Filistinlileri’ni, sessiz bir şekilde sınır dışı etmeye çalışmıştır.
Ayrıca İsrail, Doğu Kudüs’te yaklaşık 200.000 İsraillinin barınabileceği, Yahudilere özel en az 12 adet yasa dışı yerleşim yerleri inşa ederken, Filistinlilerin inşaat izinlerini iptal ediyor ve yasa dışı inşa edildiğini öne sürerek cezalandırma maksadıyla Filistinlilere ait evleri yıkıyor.
2. Yerleşkenin Dini Önemi
Müslümanlar için Kutsal Mabed, İslam’ın en kutsal 3. yeri olan El Aksa Camii’ne ve 7. yüzyılda inşa edilen ve Hz. Muhammed’in miraca yükseldiği yer olarak inanılan gümüş kubbeli Kubbet-üs Sahra’ya ev sahipliği yapmaktadır.
Yahudiler, yerleşkenin, İncil’de adı geçen ve bir zamanlar var olan Yahudi tapınaklarının bulunduğu yer olduğuna inanıyor, ancak Yahudi yasaları ve İsrail Hahamlığı, Yahudilerin yerleşkeye girmelerini ve orada ibadet etmelerini yasaklıyordu çünkü orasını üzerinde yürünmeyecek kadar kutsal sayıyorlardı.
Yerleşkenin Batı Duvarı veya Yahudilere göre Ağlama Duvarı olarak adlandırılan yerin, ikinci kez yapılan Süleyman Mabedinin ayakta kalan son parçası olduğuna inanılıyor. Öte yandan Hz. Muhammed, Allah ile konuşmak için üzerinde miraca yükseldiği hayvan olan Burak’ı bu duvara bağladığı için Müslümanlar tarafından Burak Duvarı olarak adlandırılıyor.
Bu bağlamda, Trump’ın, 5 Aralıkta Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına atıfta bulunan Suudi Arabistan Kralı; ”Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın büyük öneminden dolayı, böylesi tehlikeli bir adımın dünyadaki tüm Müslüman halkları tahrik edecektir” dedi.
3. Yerleşkenin Statükosu
1967 de İsrail ve Ürdün yerleşkenin içerisinde çıkabilecek sorunları kontrol altına almak amacıyla İslam-i güven prensibiyle bir vakıf kurulmasını kararlaştırdı. Öte yandan yerleşkenin tüm dış güvenliğinden sadece İsrail sorumlu kılındı. Müslüman olmayanların ziyaret saatleri içerisinde yerleşkeye girişine izin verildi ancak ibadet etmeleri yasaklandı.
Tapınak Tepesi Vefalıları veya Tapınak Enstitüsü gibi grupların katkılarıyla artan Tapınak hareketleri, İsrail hükümetinin, Yahudilerin yerleşkeye girmesine izin verme konusundaki yasağına meydan okudu ve yerleşkeye Üçüncü Yahudi Tapınağını yeniden inşa etmeyi amaçladı.
İsrail hükümeti yerleşke de statükoyu muhafaza etme arzusunda olduğunu iddia etse de bahsedilen gruplar İsrail hükümetinin üyeleri tarafından finanse edilmektedir.
Bugün, İsrail kuvvetleri, işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan yüzlerce Yahudi yerleşimcinin, polis ve asker koruması altındaki Mescid-i Aksa yerleşkesine inmesine izin veriyor ve bu durum Filistinlilerin, yerleşkenin İsrail tarafından ele geçirileceğine dair endişelerini canlı tutuyor.
1990 yılında Tapınak Tepesi Vefalıları, Üçüncü Tapınak için Kubbet-üs Sahra’nın yerine bir temel taşı koyacağını ilan etti. Bu ilan büyük bir kargaşaya ve sonunda İsrail polisi tarafından 20 Filistinlinin öldürülmesiyle sonuçlanan bir katliama yol açtı.
2000 yılında İsrail politikacı Ariel Sharon, ABD’nin arabuluculuk yaptığı barış görüşmelerinde, İsrail Başbakanı Ehud Barak ile Filistin lideri Yaser Arafat’ın Kudüs’ün nasıl paylaşılacağı konusunda yaptığı tartışmaların ardından, 1000 kişilik İsrail polisinin eşliğinde, kasıtlı bir şekilde kutsal bölgeye girerek İsrail’in yerleşke üzerindeki isteklerini tekrarladı. Sharon’ın yerleşkeye girişi İkinci İntifada’yı başlattı ve sonucunda 3000’den fazla Filistinli ve yaklaşık 1000 İsrailli hayatını kaybetti.
Ve son olarak Mayıs ayında, İsrail kabinesi, İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgalinin 50. yıl dönümünde haftalık toplantıyı “Kudüs’ün özgürleştirilmesi ve birleşmesini belirtmek ” amacıyla El-Aksa Camii’nin altındaki tünellerde düzenledi ve bu irade beyanı Filistinlileri çileden çıkardı.
Zaten İsrail Filistinlilerin yerleşkeye girişini çeşitli yöntemlerle kısıtlıyor.Bunlardan birisi, 2000 yılında inşa edilen ve Filistinlilerin Batı Şeria’dan İsrail’e girmesini kısıtlayan Ayırma Duvarıdır.
İşgal altındaki Batı Şeria’daki üç milyon Filistinliden yalnızca belirli yaşın üzerindeki insanlara Cuma günleri Kudüs’e giriş izni verilirken, diğerleri ise elde edilmesi zor olan bir izin belgesini İsrail yetkililerden alması gerekiyor.Hali hazırda uygulanan sınırlamalar, Batı Şeria ile Kudüs arasında bulunan ve on binlerce insanın ibadet etmek için geçmek zorunda olduğu kontrol noktalarında ciddi tıkanıklıklara ve gerilimlere neden oluyor.
Uzmanlara göre, metal dedektörler de dahil olmak üzere getirilen yeni tedbirler; Filistinliler tarafından, İsrail’in bölgeye daha fazla denetim dayatma çabalarının bir parçası olarak görülüyor ve uluslararası hukuk tarafından korunan ibadet özgürlüğünün ihlali anlamına geliyor.
Başkan Mahmud Abbas kısa bir süre önce, Mescid-i Aksa yerleşkesindeki gerginliklerin artması nedeniyle Filistin yönetiminin İsrail ile olan temaslarını dondurduğunu ve İsrail’in uyguladığı bütün güvenlik önlemleri kaldırılana kadar ilişkilerin devam etmeyeceğini söyledi.
4. Son Günlerdeki Gerginlikler
Mescid-i Aksa yakınlarındaki gerginlikler son iki yıldır içten içe kaynıyor. 2015 yılında Yüzlerce İsrailli, Yahudi bayramını kutlamak için cami kompleksine girmeye çalışırken çatışmalar başladı.
Bir yıl sonrasında, Yahudi yerleşimciler, İslam’ın kutsal Ramazan ayının son 10 günü boyunca, geleneğe aykırı olarak, yerleşkeyi ziyaret etmesinin ardından protestolar patlak verdi.
Yerleşkedeki çatışmaların çoğu, İsrailli yerleşimcilerin, statükoyu doğrudan ihlal ederek yerleşke içerisinde ibadet etmeye çalışmasından dolayı meydana geliyor.
Geçtiğimiz iki hafta boyunca, kutsal alana 50 yaşın altındaki Müslüman erkeklerin girişinin yasaklanması da dahil olmak üzere, uygulanan tüm tedbirlere karşı tepki gösterip günlük protestolar yapan Filistinli göstericilere karşı, İsrail kuvvetleri gerçek mühimmat, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullandı.
Bölgedeki gerginlik, İsrail’in 1969 yılında ilk kez Mescid-i Aksa yerleşkesini kapatmasından ve İsrail vatandaşı Filistinliler ile İsrail kuvvetlerinin ölümcül silah savaşına tutulmasından bu yana sürekli arttı.
Örneğin, 14 Temmuz’da meydana gelen silahlı saldırı, iki İsrail polis memuru ve üç Filistinli saldırganın ölümüyle sonuçlandı. Sonrasında İsrail, yerleşkeyi Cuma namazına kapattı ve bir sonraki pazar günü metal dedektörler ve ilave kameralar da dahil olmak üzere aldığı tedbirler ile yeniden açtı.
Filistinliler, İsrail’in uygulamaya koyduğu yeni tedbirlerin şehri kontrol altına almaya ve Yahudileştirmeye yönelik olduğunu düşünerek, kaldırılmadıkları sürece yerleşkeye girmeyeceklerini belirttiler. Bu nedenle Prostestocular ibadetlerini hemen kapının dışında gerçekleştirdiler.
21 Temmuz Cuma namazı sırasında binlerce Filistinli, Eski Kentin girişlerinden biri olan Aslanlı Kapısı önündeki sokaklarda namaz kılmak için toplandılar. Gerginlik, barışçıl gösterinin İsrail kuvvetleri tarafından şiddetle bastırılmasından sonra patladı ve sonunda yüzlerce yaralı oldu. İşgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da, bir tanesi İsrailli bir yerleşimci tarafından olmak üzere dört Filistinli vurularak öldürüldü.
Olaylar nedeniyle İsrail, yerleşkenin çevresinde 3.000 İsrail Polisi ve Sınır polisini görevlendirdi
5. Geniş Perpektif
Mescid-i-Aksa, Filistin’de küçük bir alana sahiptir ancak simgesel olarak öneminden dolayı İsrailliler ve Filistinliler arasındaki çatışma sebeplerinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.
Özellikle caminin kendisi Müslümanlar için önemli olmasına rağmen, Filistinli Hristiyanlar, İsrail’in yerleşke üzerindeki tecavüzüne karşı protesto gösterileri düzenledi ve Cuma günü Aslanlı Kapısı’nın dışında Müslümanlarla birlikte ibadet ettiler.
Filistin Dışişleri Bakanlığının eski hukuk müşaviri Yara Jalajel;”Harem-i Şerif meselesi; simgesel gibi gözükse de Kudüs’teki Filistinlilerin, rutin bir şekilde maruz kaldığı adaletsizlik ve baskının çok güçlü bir katalizörüdür ve bu durum kesintisiz bir şekilde halk öfkesinin patlamasına ve ayaklanmalara neden oluyor.” şeklinde Al Jazeera’ ya konuştu.
Ayrıca Mescid-i Aksa yakınlarındaki çatışmalar yayılarak, Batı Şeria ve Gazze genelinde de protesto ve şiddet olaylarının yaşanmasına neden oluyor.
Filistinlilerin yerleşkeye girişine yönelik her gün artan sınırlamalar ve İsrail dini grupları tarafından sürekli tekrarlanan, yerleşkenin Yahudiler için ibadete açılması çağrılarından dolayı çoğu Filistinli, muhtemel bir Mescid-i Aksa bülünmesinden korkuyor.
Vakıf Çarşamba günü yaptığı açıklamada, İsrail aldığı yeni tedbirleri kaldırmada ne kadar gecikirse, durumun bir o kadar daha kötüleşeceğini belirtti.