ABD Başkanı Donald Trump, 6 Kasım’da Kudüs’ü İsrail başkenti olarak tanıdı ve elçilik binasını Kudüs’e taşıma sürecini başlattı.

Bu hareket, küresel kınamaları beraberinde getirdi.

İsrail Doğu Kudüsü, Suriye, Mısır ve Ürdün’le yaptığı 1967 savaşında işgal etmişti; şehrin diğer yarısı ise 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda ele geçirilmişti.

İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgalinden sonra şehirde fiilen İsrail yönetimi kontrolü başladı. Henüz İsrail’in Kudüs üzerindeki yargı yetkisi ve sahipliği Amerika dahil uluslararası topluluk tarafından tanınmamıştı.

Kudüs’ün statüsü halâ Filistin-İsrail çatışmasını çözmede en önemli düğüm noktalarından biri olmaya devam ediyor.

Uluslararası Topluluğun Tavrı

Tarihi Filistin’i Yahudiler ile Araplar arasında bölen 1947 BM Bölme planı, Kudüs’e uluslararası egemenlik ve kontrolü öngören özel bir statü verdi. Bu özel statü Kudüs’ün üç İbrahimi din için öneminden kaynaklanıyordu.

1948 savaşında, BM’nin Filistini bölme tavsiyesinin ardından, Siyonist güçler şehrin batı kısmında kontrolü ele geçirdi ve o toprakları devletinin parçası ilan etti.

1967 savaşında, o zaman Ürdün kontrolünde olan Doğu Kudüs’ü ele geçirdi ve uluslararası hukuku ihlal ederek İsrail hukukunu uygulamaya koydu.

1980 yılında, İsrail, Kudüs’ü “Kudüs, tam ve birleşik, İsrail’in başkentidir.”  diye niteleyen  ‘’Jeruselam Law’’ yasasını çıkardı, böylece Doğu Kudüs’ün ilhakını resmileştirdi.

Buna karşılık BM, 478 sayılı kararıyla bu yasayı kesin hükümsüz ilan etti. İsrail’in Doğu Kudüs’ü gayrı meşru ilhakı, işgalci ülkenin işgal ettiği bölgede egemenliğe sahip olamayacağının altını çizen bazı uluslararası hukuk ilkelerini ihlal etmiştir.

Uluslararası toplum resmi olarak Doğu Kudüs’ü işgal edilmiş olarak görüyor.

Dahası, Rusya ve ABD haricinde hiçbir devlet Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımamıştır. Bunun ikinci istinası ise, Batı Kudüs’ü İsrail’in, Doğu Kudüs’ü ise “Gelecekteki Filistin Devletinin” başkenti olarak tanıyan devletlerdir.

Şuan itibariyle, bazı konsolosluk bürolarının Kudüs’te bulunmasıyla beraber, elçilikler İsrail’in ticari başkenti Tel Aviv’de bulunuyor.

Kudüs’teki Filistinliler

İsrail’in Doğu Kudüs’ü fiilen işgaline rağmen, orada yaşayan Filistinliler  vatandaş sayılmıyorlar.

Bugün Doğu Kudüs’te yaşayan 420 bin Filistinli “daimi ikamet” kimlik kartlarına sahip. Ayrıca ulusal kimlik numaraları olmadan geçici Ürdün pasaportları bulunuyor. Bu, tam olarak Ürdün vatandaşı olmadıkları, Ürdün’de çalışmak için çalışma iznine muhtaç oldukları ve devletin hizmetlerinden ve faydalarından istifade edememeleri anlamına geliyor.

Kudüs’teki Filistinliler esasen devletsizler, yasal belirsizlik içinde sıkışmış haldeler. İsrail vatandaşı olmadıkları gibi ne Ürdün vatandaşlığına sahipler ne de Filistin.

İsrail, Kudüs’teki Filistinlilere yabancı mülteci gibi muamele ediyor. Orada doğmuş olmalarına rağmen, Kudüs’te yaşamalarını kendilerinin lütfettikleri bir iyilik olarak görüyorlar. İkamet statülerini davam ettirmek için belli şartları yerine getirmek zorundalar ve daima ikamet izinlerinin iptal edilmesi korkusuyla yaşıyorlar. Kudüs sınırlarında yaşayan herhangi bir Filistinli, bu yabancı ülke veya batı şeria olsun farketmiyor, Kudüs’te yaşama hakkını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor.

“Hayatının merkezi” nin Kudüs olduğunu ve sürekli orada yaşamış olduğunu kanıtlayamayanlar, doğduğu şehirde yaşama hakkını kaybediyor. Tapu senetleri, kira sözleşmeleri ve maaş bordroları dahil birçok belgeyi göndermek zorundalar. Ayrıca başka ülkede vatandaşlık kazanırlarsa Kudüs’teki ikamet izinleri iptal ediliyor.

Bu arada, dünyanın herhangi bir yerindeki Yahudi, İsrail’de yaşama hakkından istifade ediyor ve “Dönüş Yasası” sayesinde vatandaşlık elde edebiliyor.

İsrail menşeli B’Tselem sivil toplum kuruluşuna göre 1967’den bu yana 14 bin Filistinlinin ikamet izni iptal edildi.

Yerleşimler

İsrail’in şehir üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmayı amaçlayan yerleşim projesi, Uluslararası hukukça yasa dışı sayılıyor.

BM birkaç kararında İsrail’in yerleşim projesinin, işgalci ülkenin kendi vatandaşlarını işgal ettiği bölgeye taşımasını yasaklayan Dördüncü Cenevre sözleşmesine aykırı olduğunu teyit etmiştir.

Bu kararın arkasında bazı sebepler var: İşgalin geçiciliğini sağlamak ve işgalci devletin askeri yönetim yoluyla uzun vadeli varlık kurmasını önlemek; işgal edilmiş bölgenin sivillerini kaynaklarının çalınmasına ve ırkçılığa karşı korumak ve bölgenin demografik yapısında değişikliğe izin vermemek.

Yine de İsrail, 1967’den bu yana İsrail Yahudileri için bir düzineden fazla (bazıları Doğu Kudüs’teki Müslüman mahallelerinin ortasında) konut kompleksi yaptı.

Doğu Kudüs’te yaklaşık 200 bin İsrail vatandaşı ordu ve polis korumasında yaşıyor ve en büyük konut kompleksinde 44 bin Yahudi yaşıyor.

manar-06155800014829169846

Böyle kuvvetlendirilmiş yerleşim bölgeleri (Sıklıkla Filistinlilerin evlerinin arasında bulunan), Filistinlilerin hareket özgürlüğünü, güvenliğini ve mahremiyetini ihlal etmiştir.

İsrail Kudüs’ü bölünmemiş başkenti olarak iddia ediyor olsa da, orada yaşayanlar için gerçekler bundan (anlattıklarımızdan) çok da farklı değil.

Filistinliler ırkçılık benzeri koşullarda yaşarken, İsrailliler kendi devletleri tarafından kendileri için garanti edilen normallik duygusunun tadını çıkarmaktalar.

Kaynak: http://www.aljazeera.com/indepth/features/2017/05/jerusalem-capital-israel-170524091310050.html

 

 

 

Reklam