Susuz Yaz, Metin Erksan’ın Necati Cumalı’nın aynı adlı kitabından beyazperdeye uyarladığı 1963 yapımı filmidir. Film Yeşilçam’da toplumsal gerçekçiliğin en önemli temsilcilerinden biridir. Filmde topraklarından çıkan suyu sahiplenip diğer köylülere vermek istemeyen iki kardeşin öyküsü anlatılır.

Kardeşlerden büyük olanı Kocabaş Osman, suyun kendi arazilerinden çıktığını ve bu yüzden öncelikli kullanım hakkının onlarda olduğunu savunur. Küçük kardeş Hasan bu durumdan pek memnun olmasa da abisi Kocabaş Osman’ın sözünü dinler ve onunla birlikte yeni bir havuz yapıp suyu kendi topraklarına çevirir. Köylünün bu durumdan rahatsız olmasıyla iki taraf arasındaki anlaşmazlıklar başlar. Osman’ın suyu vermemekte ısrar etmesiyle birlikte köy halkı durumu mahkemeye taşımaya karar verir ve karşımıza “Davavekili ……….” çıkar. Aslında burada davavekilinin yaşantı stili, avukatlık bürosu vb. köylülerin de yaşam koşullarını çok iyi yansıtmaktadır. Avukatın köy halkının karşısına atletle çıkması, ayaklarını su dolu leğende serinletmeye çalışması, bürosunu köy kahvehanesini anımsatacak şekilde kullanması henüz köy yaşantısından çıkamadığını gösterirken bu meslekten elde ettiği gelirinde ona üst düzey bir hayat sunmadığını gösterir. Aslında bu köy halkının da ona başvurmasında önemli bir etkendir. Köy halkının işi mahkemeye taşımaya karar vermesiyle birlikte Kocabaş Osman da karşı hamle yaparak kendisine kasabadan bir avukat tutar. Osman’ın avukatını sadece adliyede görülmüş olsa bile köy halkının avukatıyla kıyaslandığı zaman kendisinin çok daha iyi giyimli biri olduğu görülür. Aynı zamanda bu durum hem avukatın hem de Osman’ın kazancının köylülere ve onların avukatına nazaran çok daha iyi olduğunu gösterir. Ancak avukatın konuşurken sözlerinden emin olmasına rağmen hareketlerindeki telaşlı tavırlar akıllara “acaba deneyimsiz biri mi” sorusunu da beraberinde getiriyor. Mahkemenin Kocabaş Osman’ı haklı bulmasıyla birlikte -filmde sadece kararın tebliğ edildiği kısım gösterilmekte, mahkeme sahnesi verilmemektedir- işler daha da kızışır ve köylüyle Osman ve Hasan arasında çatışma başlar. Köylünün verilen mahkeme kararına uymaması ve suyu silah zoruyla almaya çalışmasının sonucu çıkan çatışmada Osman kazara köylülerden birini öldürür. İşte burada karşımıza savcı çıkar. Orta yaşlardaki iyi giyimli savcımız işini tam bir ciddiyetle yapmakta, iş haricinde başka hiçbir şeyle ilgilenmemektedir. Savcı olaylara ilgili bilgileri titizlikle topladıktan sonra bir daha mahkeme salonunda ortaya çıkar. Osman kazara işlenen bu cinayeti Hasan’ın üstüne almasını ister ve Hasan her ne kadar razı olmasa da büyüğü olduğu için abisinin sözünü dinler ve suçu üstüne alır. Yargılama küçük bir mahkeme salonunda köy halkının da katılımıyla tek celsede gerçekleşir. Hakim hem olayın hem de kendi ciddiyetinin bozulmasına izin vermez ki köy halkı da mahkemeye karşı olan saygılarından -ve tabii korkularından- dolayı böyle bir harekette bulunmaz. Hasan’ın suçu üzerine almasıyla hükmünü verilir ve Hasan hapis cezasına çarptırılır.
Osman’ın yalnız kalmasıyla birlikte suya olan açgözlülüğü ve dolayısıyla köylüyle olan münakaşaları artar. İlerleyen zamanlarda Hasan’a verdiği sözleri tutmaması ve köyde Hasan’ın öldüğüne dair dedikodu çıkarmasıyla işler iyice çığrından çıkar. Genel af ile hapisten çıkan Hasan ise zamanında susarak ortak olduğu bu adaletsizliği düzeltmek için yemin eder. Döner dönmez ilk iş olarak soluğu Osman’ın yanında alır. İkilinin bir türlü vazgeçemedikleri suyun içinde tutuştuğu kavgada Osman açgözlülüğünün bedelini hayatını kaybederek öderken Hasan ise suyu köylülerin toprağına salarak geç kalınmış adaleti kendine göre gerçekleştirmiş olur.

Aslında bu filmde -ve o dönemin çoğu filminde- hukuka dair en dikkat çekici şey bütün hukukçu kimliğine sahip kişilerin orta yaş ve orta yaş üzeri erkeklerden seçilmesidir. Bu durum toplumda kadının vicdanlı, yumuşak huylu vb. algılanmasından doğan işin ehli görmeme tutumundan kaynaklanmaktadır diyebiliriz. Bir diğer dikkat çeken şey ise halkın tutumundan ve hukukçuların tavırlarından da anlayabileceğimiz bir diğer önemli şey de hukukçuların saygınlığıdır