fdsa

”Sinemamızda hukukçular nasıl yansıtılıyor?” hocamız böyle bir soruyla geldiğinde aklımda canlanan ilk şeyin yalancı avukatlar, suçluyu savunan ve ne olursa olsun kanunun arkasından dolanarak işini halleden, uyanık avukatlar olduğunu fark ettim. Avukatlar kötü insanlar, savcılar sert ve ulaşılmaz, duygudan uzak sanki özel hayatları yok, hakimler ise biraz baba gibi ama yine onlar da uzak, katı ve kanundan başka bir şeyi görmeyen insanlar… İşte köyde, kentte; eğitimli, eğitimsiz herkese ulaşan filmler ve televizyon dizileri bizim gibi hukuk fakültesi öğrencilerinde belki öğretmenlerimizde bile böyle bir algı yaratıyorsa toplumun genelinde de buna benzer hatta daha vahim izlenimler oluşturmuştur diye düşünüyorum.

Hukukçuları adaleti sağlayan kişiler,  hukuku, devletle vatandaşı yaklaştıran bir kurum olarak göstermek yerine zaten kapısından girerken tedirgin olunan adliyeleri, avukat ve savcı odalarını daha da ulaşılmaz içindeki insanları katı, kötü göstermeyi sinemacılar neden tercih etti bilmiyorum. Belki de yıllardır kişilerin gördüğü muamele daha çok bu yönde olduğu içindir sonuçta sinema gerçekleri kurgulayıp tekrar bize sunuyor çoğu zaman. Ancak kurgu da gerçeklikten uzaklaşmaktır. Yani hukukçular ne genel olarak sinemada gösterildiği kadar duygulardan uzak, kötü, yalancı ne de hayali kahramanlar kadar iyi, onlar kadar kurtarıcı ve insanüstü.

Bu kadar laftan sonra artık en başta sorulan soru için incelediğim ilk filme geçebilirim. Belki de yukarıda yazdıklarım en son söylemem gereken yargı cümleleri ama siz yine de en son söylemem gerekeni ilk önce söylemişim gibi görmek yerine aşağıdaki yazı için biraz düşüncelerinizi yönlendirmişim gibi kabul edin. 🙂

REİS BEY ( 1988 )

(uzun metraj,kurmaca)

Yapımcı: Ali Muroğlu- Ercan Muroğlu

Yönetmen: Mesut Uçakan

Senarist: Mesut Uçakan

Tür: Dram, psikolojik

Süre: 78 Dakika

Ülke- Dil: Türkiye- Türkçe

Film, Necip Fazıl Kısakürek’in tiyatro eserinden uyarlamadır.

–  Film görevinde hiç taviz vermeyen, kanunlara sıkı sıkıya bağlı ve kanıtların suçluyu gösterdiği zamanlarda idam cezasını çekinmeden veren bir hakim üzerine kurulmuş. Filmde annesini öldürmekle suçlanan ve delillerin de bunu gösterdiği bir sanığın suçu işlemediğini söylediği ve hakimden ”merhamet” istediği, bun rağmen hakimin  idam cezası verdiği bir dava anı ve asıl suçlunun başka biri olduğu anlaşıldıktan sonra hakimin yaşadığı ruhsal değişim anlatılıyor.

Hakim bu olaydan sonra görevini bırakır ve vicdan azabıyla kendisini merhameti yaymaya adar. Suçluların bulunduğu bir kahvehanede onlara öğütler verip merhameti anlatırken onlardaki bıçakları topladığı bir gün polis kahvehaneye baskın yapar ve Reis Bey uyuşturucuyla yakalanmak istemeyen kahvehane sahibinin cebine uyuşturucu koymasıyla uyuşturucularla yakalanır. Reis Bey iftiraya uğrar ve bu sefer mahkemede sanık olarak yeralır . Daha önce merhamet davası dediği davadaki savcı kendi sanık olduğu mahkemesinde Reis Bey merhamet isterken ona merhametle, acımayla ilgili eskiden ettiği kötü sözleri hatırlatır. Bunun üzerine Reis Bey sanık olduğu davada hatalı karar verdiği merhamet davasının hikayesini anlatır ve asıl suçlu suçunu itiraf eder. Filmin sonunda reisin konuşması üzerine mahkumlar merhamet diye ayaklanır, Reis Bey’e barodan adalet anlayışına kattığı manâ için fahri başkanlık ünvanı verilir. Ancak Reis Bey’in de dediği gibi ”… dışımda ne arıyorlar içime doğru suçluyum ben” her ne kadar idam edilenin bakıcısı onu affetse de, barodan ödül alsa da vicdanı onu rahat bırakmaz.

Filmin başlangıç jeneriğinde heybetli ve karanlık görünümlü üzerinde cübbe olduğu anlaşılan ve elinde sayfaları arasında sıkışmış bir insanın resmedildiği kanun tutan bir hakim gösterilmiş daha sonra aynı cübbeli kişinin kafasının bulunduğu yerde kanun olduğunu düşündüğüm ve elinde insan yüzü görünümlü bir maske takan, kanunların hakimin insanlığını ele geçirdiğini bize göstermeye çalışan başka bir resim,  aynı şekilde gözlükleri kanun olmuş başka bir çizim ve darağacının urganında beyaz bir güvercinle masum bir kişinin idamını tasvir eden çizimler, güçlü bir parmağın kelebeği ezmesi gibi birçok anlatımdan dikkatimi çeken ve filmin içeriğini anlatan görseller var. Zaten filmin ana çatışması da masum bir kişinin idamının kanunu gözlük edinmiş ve merhamete suç gözüyle bakan bir hakimin değişimi üzerinden anlatılan ”Hukukta merhamet var mıdır, olmalı mıdır? Yoksa salt katı kanunlar uygulanmalı ve kanunda öngörülen cezaların en ağırı mı verilmelidir suçlu olduğu düşünülen kişiye? ” dir.

Filmin mekanlarından duruşma salonu 1980’lerde olağan diyebileceğimiz görüntüde. Duruşma salonu küçük ve kasvetli bir havada, tanık kürsüsü, hakim ve savcı kürsüsü ve tarafların oturduğu masalar ve duruşmayı izleyenlerin oturduğu sıralar yine dönem gereği tahtadan. Kalabalık bir izleyici grubu ve fotoğraf çeken gazeteciler, sanığın annesi  gibi gördüğü dadısı ve kumarhanede çalışan ve oyun oynayan tanıklar da duruşma salonunda.

Filmin bir diğer önemli mekanı Reis Bey’in kaldığı otel odası. Otel odası küçük duvar lambalarıyla aydınlatılan karanlık, kalın perdeli. Odada üzerinde bir masa lambası olan ve kitaplarla dolu bir çalışma masası var. Bu masanın üzerinde Reis Bey’in günlük gibi kullandığı deri kaplamalı ajanda görünümlü kahverengi defter. Buraya düşüncelerini yazıyor. Hakimin asıl düşünce değişiminin yaşandığı yerler bu masada düşüncelerini döktüğü yerler. Özellikle filmde yanlış idam kararı verdiği kişinin onun kalbinden rahmetin kaldırıldığını söylediği ve hakimin merhametten kötülük doğacağına inandığını söylediği cümleleri bu deftere yazması ve bunlar üzerine düşünmesi aslında hakimin yanlış karar verdiği ortaya çıkmadan önce de bu sözlerden etkilendiğini gösteriyor ve verdiği kararı kendi içinde sorguluyor. Aynı şekilde verdiği kararın yanlışlığı ortaya çıktığında istifa mektubunu da burada yazıyor.

Karakterler, olayların, fikirlerin üzerine inşa edildiği, anlatılmak istenilenin ağızlarından çıkan seçilmiş kelimelerle seyirciye aktarıldığı ve etkileyiciliğine göre akıllarda kalan belki de bir filmin en önemli parçası.  Tabi ki anlatılanın bel kemiği ana karakter fakat onu ana karakter yapan da yan karakterler ve tipler. Reis Bey filminde de bize ana tema olan hukukta merhameti ve katı kanun hukukçuluğunu eleştiren ve bunu bir hakimin psikoloji üzerinden anlatılması ve bunun izleyiciye geçirilebilmesi biraz da yan rollerin ana karakteri nasıl ve ne kadar desteklediğine bağlı.

Reis Bey filminde de gördüğüm kadarıyla hakimin peşin hükümlülüğünü pekiştirmek için hakkında yanlış idam kararı verdiği sanık eroin bağımlısı ve kumar oynayan biri olarak anlatılmış ancak bundan pişman olduğu ve kendini suçlu hissettiği de anlatılarak hakimin acımasızlığına biraz daha vurgu yapılmış. Sanık aynı zamanda annesini öldürmekle suçlandığından onun için hayırsız evlat profili çizilmiş ve suçlaması kolay, sözüne güvenilmez biri olarak gösterilmiş.

Sanık avukatıyla ilgili filmde ayrıntılı bilgi yok. Ancak filmin başında baro başkanı adayı ve sonunda da baro başkanı olduğundan işinde başarılı olduğunu çıkarabiliriz. Hakim daha sonra uyuşturucu bulundurmakla suçlanınca da hakimin vekili oluyor ve hakime büyük saygı duyuyor. Hakimin fikirlerindeki değişimin büyük destekçisi ve merhametle beraber suçun önlenebileceğine inanıyor. Avukat için herhangi bir kötü gösterme olmadığı gibi herhangi bir övme de yok filmde.

Savcı için de ayrıntılı bilgi olmamasına rağmen baştaki merhamet davasındaki savcıyla hakimin yargılandığı davadaki savcının aynı kişi olması Reis Bey’in değişimini bize daha iyi yansıtmış. Savcı tabi ki de hakime göre daha duygusal anlatılmış çünkü bize anlatılmak istenen hakimin ne kadar katı olduğu. Bunu belirginleştirmek için diğer kişiler ondan daha yumuşak kalpli gösterilmiş. Ancak savcının, Reis Bey karşısına sanık olarak geldiğinde hakimin daha önce yaptığı gibi katı ve merhametsiz davranması ve adaletin suçluya en ağır cezayı vererek değil de merhametle sağlanacağını anlatan savunmasına inanmaması hakimin verdiği acımasız kararların kendi vicdanından başka cezalandırılması olarak anlatılmış. Bu savunmadan sonra asıl suçlunun hakimin söylediklerinden etkilenip suçunu itiraf etmesi hakimin merhametin ve hukukun iç içe olduğunu anlatan düşüncesinin bir bakıma doğruluğunu yansıtmış diye düşünüyorum.

jhj.jpg

Ve son olarak ana karakterimiz emekliliği yaklaşmış acımasız kararlarıyla nam salmış Reis Bey. Kibirli görünüşlü, çatık kaşlı kimseyle samimi olmayan ve bir otel odasında kitapları, davaları ve defterleriyle yaşayan, yan odasında kalan gidecek yeri olmayan hasta bir kızın sesine bile tahammül edemeyen hakim bey. Kanıtların suçluyu yüksek ihtimalle gösterdiği yerde en ağır cezayı vermekten geri durmayan, savunmalarda lafı uzatmanın ve tabiri caizse edebiyat yapmanın suçluluk emaresi olduğunu düşünen ve kendi deyimiyle yalnızca kuru hakikati arayan bir hukukçu. Merhametin idamlık suç olduğunu düşünürken verdiği yanlış bir idam kararından sonra vicdanıyla anlayışları arasında kalmış, mesleğini bırakarak bize hukukçuların hata yaptıklarında ve artık bu mesleği kendi anlayışlarıyla devam ettiremeyecek hale geldiklerini anladıklarında gitmelerinin hem kendi adalet duygularını hem de toplumun adalet duygusunu tatmin etmek için gerekli olduğu gösterir. Bu ”Hukuk gibi bir mesleği hakkıyla yapamıyorsan yapma.” demektir.

Reis Bey’in bize anlatılışındaki değişim işte bu yanlış karardan sonra başlar. Hakim Bey kendi vicdan muhasebesiyle beraber bütün herkesten affedilmeyi diler. Bir kötülüğü önlemek için bin kişi feda eden herkesten affedilmeyi diler, çünkü hakimler sadece hakkında karar verdiği kişilere ve onunla ilgililere karşı değil topluma karşı sorumludur. Ceza vermektense itimat etmeye inanır. Artık merhamet onun için kurtuluş yoludur. Çünkü kendi vicdan muhasebesinde kendisini aklayabilmesi için onun da merhamete ihtiyacı vardır.

Filmin başında dik duruşlu gördüğümüz hakim beyin sırtı artık kamburlaşmıştır.  Affedilmeye ihtiyacı vardır. Ne barodan verilen fahri başkanlık ünvanı ne de hapishanelerde başlayan ” Merhamet isteriz! ” eylemleri onun kendini affetmesine yetmez. O artık ” o reis” değil ”o adam”dır. Bize der ki ” İnsanlara merhameti öğretmeliyiz. Merhamet bizi kurtaracak. Tabi ki kanunlar gereksiz değil ama onlar da merhametli olmalı. Boş toprakta define ararcasına suçlu aranmaz ancak meydana çıkarsa görülür. Yegane kurtuluş insanların birbirini affetmesi daha ötesi kanunların sorumluluğu”.

Bize filmde anlatılan hakim aslında her gün dizilerde, filmlerde hatta kitaplarda yansıtılan sert hukukçu profilinden farklı değil. Hayat tarzı olarak da filmdeki hakime biçilen yine aynı şekilde toplumdaki hukukçunun kapalı, sıkıcı, ciddi yaşamı fikrinden farklı değil. İnsanlarda saygı uyandıran meslekler olan hukuk mesleklerinin bu şekilde korkulacak kişilermiş gibi gösterilmesi onları bu kişilerden, bu kişileri de aslında toplumdan uzaklaştırıyor. Hakimin değişimi bence toplumda olması gereken daha doğrusu olması istenen hakim modelini bize gösteriyor. Hakimlerin karşılarındaki kişiyi anlamaları için hata yapıp vicdanlarının rahatsız olması lazım gibi bir genelleme yapılabilir mi bilmiyorum ama izlediğim zaman bana geçen bir fikir de buydu. Başta da dediğim gibi izlemeden önce hukukçuların yansıtılışıyla ilgili ne bekliyorsam onu gördüm.

İlk kez bir filmi inceleyerek izledim. Dikkat ederek izlendiği zaman gerçekten değişik şeyler fark edebileceğimiz ve 1980’lerde Türkiye’nin hukukçularına bakış açısını yansıtan bir film olduğunu düşünüyorum. Eğer merak edip izlemek isterseniz iyi seyirler.

 

           looo