tolerance-day-idema-780x439 (1).jpg

Birbirimizden farklı olmasaydık aynı rengi sevip, aynı takımı tutsaydık ya da birçok başka şeyi aynı yapsaydık dünya çok sıkıcı olurdu. Farklıklarımızı bizi birbirimizden ayıran derin sınırlar olarak görmek yerine özümüzü fark etmemize sebep olan güzellikler olarak görmeliyiz. Kimseden bizimle aynı olmasını isteyemeyiz bu ne gerçekçi ne de gerekli olur. Bu dünya bizden olmayanlarla, onların verdikleri ilimlerle, kıymetlerle, gönüllerle hoştur. İnsanların fikirlerine, dinlerine, yaşam tarzlarına, siyasi görüşlerine ve daha birçok farklılıklarına saygı göstermemiz gerekir. Saygı göstermek samimi olmaktır, değer vermektir. ‘Değişme, sen en çok senken güzelsin.’ demektir. Herkesin her fikrine katılmamız gerektiğinden bahsetmiyorum. Voltaire’nin de dediği gibi söyleyeceklerine katılmasak da onları, söyleme hakları için ölümüne savunmamız gerektiğinden bahsediyorum.

Hiç düşündük mü neden herkes bizim gibi düşünmek, yürümek, konuşmak, giyinmek ve daha bir sürü şey yapmak zorunda? İnanın bana eğer herkes aynı olsaydı yaşamın bir anlamı kalmazdı. Daha fazla uyumu yakalardık diye düşünenimiz olabilir ama aslında farklılıklar bize uyumlu olmayı öğretir. Hem herkes beyaz olsa beyazı fark edemeyiz değil mi? Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini. Bizi biz yapan şey bizden farklı olanlardır.

Birbirimize tahammül etmeyi saygılı olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Geçenlerde bir haber okumuştum kedi evleri yapan gençlere mahalleli sözlü ve fiziksel saldırıda bulunmuştu. Niye insanları ve hayvanları sevmiyoruz? Neden bu kadar güzel bir amaç için bir araya gelenlere tahammül edemiyoruz? Kuşlar üşümesin diye sokaklara kuş evleri yapan ecdadın, kediler üşümesin diye kedi evi yapanlara tepki gösteren torunları… Nerede kaldı bizim inceliğimiz, zarifliğimiz? Biz ki bin bir çeşit milletle iç içe hoşgörü içinde yıllarca yaşayıp gitmiş insanların torunları ne ara bu kadar tahammülsüzleştik? Aslında farklılıklara bu kadar tepki vermemizin nedeni bana kalırsa korkudan başka hiçbir şey değil. Korkunun kaynağıysa bilmemektir, sevmemektir. İnsan bilmediği şeyden korkar, bilmediği şeyi kolay kolay kabullenemez. Eğer insanları insan olduğu için seversek eminim ki bütün bu ön yargılar, maddi sınırlar hepsi ortadan kalkacaktır.

Tam bu noktada Fatih Sultan Mehmet Han’ın Batılılara  Osmanlı hoşgörüsünü ilk kez tanıtan 4 Nisan 1478 tarihli Bosna ruhbanlarının dini hayatlarını serbestçe sürdürebilmeleri hakkındaki  fermanından bir alıntı yapmak istiyorum: “Ben ki, Sultan Mehmed Hanım. İhsan edip Bosna rahiplerine buyurdum ki; kiliselerinizde korkusuzca ibadet ve memleketimizde korkusuzca ikamet edin. Ne vezirlerimden ne de halkımdan kimse bunları incitmesin ve rencide etmesin. Allah’a, Peygamber’e, Kur’an’a ve kuşandığım kılıca yemin olsun ki canları, malları ve kiliseleri güvencem altındadır.”

Demem o ki sevgiyle saygıyla hoşgörüyle her şeyi aşabiliriz. BİZ olabiliriz, aklın ve bilimin öncülüğünde ilerleyebiliriz, birbirimizi güzel şeylere teşvik edebiliriz. Gelin en azından bugün birilerine saygı gösterelim, oldukları gibi kabullenelim, ağacı, kuşu, taşı, toprağı sevelim. Zülfü Livaneli’nin de dediği gibi “Dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey! ”

Sevgiyle, huzurla, umutla kalın. Her şey gönlünüzce olsun.

Yazar: Esra Baştan

Reklam