Adalet Oyunu 2011 yapımı Mahur Özmen filmidir.Kendisi avukatlık da yapmıştır. Filmin oluşmasında avukatken yaşadığı bazı olayların etkisi olduğunu söyler.

Sezgin emekli ağır ceza hakimidir.Onu hayata bağlayan kızının öldürülmesi ve sanık olarak yargılanan damadı İlker’in beraat etmesi Sezgin’i çok üzer.Bir sahil kasabasına taşınır. Kızını, damadının öldürdüğüne inandığı için onu kaçırır ve villasının altına yaptırdığı mahzene kapatır.4 yakın hukukçu arkadaşı olayın aslını öğrendikten sonra evde ‘yeni bir yargılama’ yapılmasını önerirler.Kabul edilir ve bir avukat bulunarak gayriresmi yargılama başlar..
Film hukukçular arası bol diyaloglu ve genel olarak yasa dışı mahkeme ortamında geçer. Filmde zaman belirtilmemiş, kıyafet dekor gibi görüntü malzemeleri özel olarak bu amaç uğruna kullanılmamıştır. Savcı,hakimlerin kürsüsünde oturmak yerine davacının yanında oturmuştur ve avukat misali onu savunmuştur. Hatta filmin içinde bu amerikanvari yargılamaya atıf bile yapılmıştır: ”
Karşıma geçip amerikan filmlerinde olduğu gibi şov yapmasını biliyorlar!

Mahkeme Sezgin’in evinin altında ki mahzene kurulur. Gerçekçi görünmesi için kürsü,masa ve sandalyeler yapılır. Karanlık ve bakımsızdır.

indir (1)

Sezgin’i yıllarca hizmet ettiği adalet sistemine karşı çıkmış,yasalara olan inancını yitirmiş bir şekilde görürüz. Artık ona ”yasalar yetmez ”.Ona göre”kızının öldürülmesi kimsenin umurunda değildir ” ve bu yüzden adaleti kendi sağlamalıdır. Damadını hiç sevmemiş bir kayınpeder, gururundan kızıyla evliliğinden sonra hiç konuşmamış bir babadır Sezgin.
Yargılamaya iddia makamından bizzat katılır.
Sezgin’in statücü bir yaklaşımı vardır. Kızının tiyatrocu,taşradan gelmiş İlker’le evlenmesini istememesi ve kızınının tiyatro yerine uluslararası ilişkiler okumasına zorlaması bunun kanıtıdır. Hatta öyle ki İlker’le sevgisi karşılaştırılamaz çünkü o ”
cahil,basit bir taşralıdır ” ve sırf bu yüzden ”ondan her şey beklenir”.

Bu oyunda mahkeme başkanını Fuat oynuyor. O da emekli ağır ceza hakimidir. Fuat, kararlarında avukatların önemi olmadığını şu cümleyle dile getiriyor: ”Kararlarımız avukatlar duruşmada olduğu için mi sağlıklı sanıyorsun sen?” Böyle düşündüğü için sanığı temsil edecek bir avukat tutulmamasından yana tavır almıştır. Fuat film sürecinde pek de ahlaklı bir hakim imajı yaratmıyor. Bunu en net şurada görüyoruz: Savunma,hak,adalet,işlenen suçlar.. bizden uzak olursa severiz böyle lafları.. özellikle, bizden uzak olursa!

Savcımız ise emekli olmuş Nazan’dır. Mesleğinde bir şeylerin yanlış olduğunu ya da en azından olabileceği gerçeğini göz ardı etmeyişinden doğan rahatsızlığı şöyle dile getiriyor: ‘sanki hiç savcılık yapmadım. Hiç duruşmalara çıkmadım. Bu mesleğin ben de bıraktığı bir boşluk duygusu var. Hep bir şeyler eksik gibiydi.’ Nazan’ı genel olarak iç muhasebe yaparken görüyoruz.

Nazan’ın eşi Erdal bir hakimdir. Diğer arkadaşları gibi o da emeklidir. Olaylara daha temkinli yaklaşan bir karakterdir Erdal. Yasalara olan inancını Fuat’la yaptığı tartışmadan çıkarabiliriz,

Erdal – Bu evde gerçeğe ulaşamazsın Fuat.
Fuat – Neden olmasın. ‘Gerçekten’ ne anladığına bağlı bu.
Erdal – Burası mahkeme değil yasalar yok burada neye dayanıyorsun?
Fuat – Mesleğimizi yaparken neye dayanıyorsak yine ona.
Erdal – Daha önce yasalardan başka neye dayanıyorduk F
uat?

Bu oyunun olmasından fevkalade rahatsızlık duyuyor fakat olmamasının yolları da kapalıdır. Zira ya İlker’i kurtarıp sezgin hapse gidecektir ya da ülkenin mahkemelerince suçsuz bulunmuş birinin zorla özgürlüğünden mahrum bırakılmasına göz yumacaktır.

    Son emekli hakim karakterimiz Nedim. Film bize Nedim ve takıldığı ‘ikilem’ aracılığıyla düşünmemiz için bir şeyler daha veriyor: ”Bir tarafta gerçeklik bir tarafta akıl.. Çöz çözebilirsen!” Sadece gerçeklik ya da sadece akıl bize sağlıklı bir sonuç verir mi? Bizi ne kadar ileri getirir? Nedim bunların cevabını şöyle veriyor: gerçeklikle akılın gittiği yerden daha ileri gidebilirim.

adalet-oyunu-21.jpg

Melih ise başarılı, genç bir avukattır. Genel olarak ceza davalarını alır. Geçinebilmek için özel hukuk davalarına da bakar. ”Yargılananların çoğu yoksul kişiler,avukata verecek paraları yok.Yoksul olmak da cezada indirim sebebi değil.” diyerek bunu açıklıyor. Ve genellikle kimsenin almadığı davaları alıyor(örn: tecavüz ettiği kızı öldüren şahsın avukatı). Seyirci olarak bu ayrıntı hakkında neden böyle yapıyor diye düşünüyoruz.. Bu karakter saplantılı olabilir mi? Ya da herkesin uzaklaştığı davaları alması kendince bir tatmin mi? Ama hayır, cevabını filmde söylediği iki cümleden anlıyoruz: ‘herkesin savunulmaya hakkı vardır’ ve ‘herkesin,gerektiği cezayı almasını sağlamak için önce savunmak gerekir’. Aslında avukatlık kanunumuzda gösterilen avukatlık amacını gerçekleştirmeye çalışıyor. Yani,her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını sağlamaya çalışıyor. Böyle bir avukatken bu gayriresmi yargılamanın içinde neden bulunuyor? Hatta mesleğini tehlikeye atıyor? Bu soruların cevabı ancak gerçeğe duyduğu istekle açıklanabilir. O da gerçeğin ne olduğunu bilmek istiyor. Bu yüzden yargılamaya katılıyor.

Adalet-Oyunu-4.jpg

Kolluk kuvvet bünyesinden polisi görüyoruz filmin başlarında. Senarist, devletin polisinin bile yasalara ve adalete güvenmediği bir profil çiziyor. Polisin şöyle bir repliği var:”Biz herifleri suçüstü yakalıyoruz sonrada ellerini kollarını sallayarak mahkemeden çıkıp gidiyorlar. Yasalar,kanunlar hepsi de göstermelik. Bu kanunları suçtan zarar görmüş insanlara yaptırsınlar bak ortada suç muç kalıyor mu? ” Bu cümleleri hepimiz birçok yerde birçok kesimden duyuyoruz. Bu olan düzene de bir eleştiridir.

Değinmeden edemeyeceğim bir karakter daha var: mahzeni yapan kişi. Hakimin Sezgin olduğu bir davada lehine karar çıktığı için Sezgin’e borçlu olduğunu sanan biridir.
Adaletin kişilerle değil de kanunlarla güvence altında olduğunu içimize sindirebilseydik duruşmalar bittiğinde herkes gibi hakimin de sadece görevini yaptığını unutmazdık. Hakim karar verme mekanizmasında görevi neyse onu yapıyor. Olması gerekenler olduğu için birilerine teşekkür etmemeyi ne zaman öğreneceğiz? Her zaman gerekenden daha azı önümüze geldiği ve biz de hep bununla yetindiğimiz için gerekenler yapıldığında çokmuş gibi görünüyor. Sonrasında teşekkürler ediyor hatta filmdeki marangoz gibi borçlu bile hissediyoruz. Marangozun sanıkla olan konuşmasının bir kısmı şöyle;

– Polis aylardır beni arıyor. Polise yardım edeceksin. Ben kimseye bir şey yapmadım.
+Onlar büyük adamlar. Eğer seni buraya koydularsa elbet bir bildikleri vardır.

Dikkat edilmesi gereken nokta hakimleri sadece mesleklerinden dolayı ‘büyük adam’ olarak görmesi ve buna bağlı olarak suç işleseler bile doğrusu budur diye düşünmesi.Toplumda birçok kişi bu yönde düşünüyor.Bu noktada filmin toplumdaki önemli bir soruna değindiğini görüyoruz.

Filmin üstünde yürüdüğü iki önemli mesele var. İlki, hakim gücün, işine geldiği zaman nasıl kuralları eğip büktüğü, mahkeme salonlarının yerlerini değiştirdiğidir. Diğerini de ”Herkes kendi adaletinden sorumludur ” repliğinden çıkarıyorum. Bu replik birçok açıdan değerlendirilebilir ama ben şöyle bakıyorum; Belgin’in ölümünden sorumlu olan sadece katil değil onu o noktaya getiren hoşgörüsüzlükler olduğunu görüyoruz(babasının istemediği bir adamla evlendiği için onunla hiç konuşmuyor,kocası ona mutsuz olduğu için şiddet uyguluyor, kürtajla bebeğini aldırıyor, istemediği bir mesleği zorla yapıyor). İşte bu hoşgörüsüzlükleri yapanların kendileriyle hesaplaştığı bir film Adalet Oyunu. Bu yüzden filmde Belgin’i kimin öldürdüğünü bilmiyoruz ama birçok karakterin vicdan denilen hapishanede kendisine ceza veriyor olduğu kesin. Film bize sonuçlara sadece bakmayın, o sonuçları oluşturan nedenleri de inceleyin diyor. Çünkü nedenleri çözmezsek daha çok Belgin oluştururuz.

Çünkü ancak o zaman gerçek bir adalet ulaşılmış olur.