Kaynak: novelguide
Dürüstlük
Robert Bolt, Thomas More’u oynadığı oyuna ilişkin önsözünde, benim için nereden başladığını ve nerede ayrılacağını bilen sarsılmaz hisli bir adam oldu diyor.
Oyunda, Thomas More, dürüstlük hissine sahip tek karakterdir.
Oyundaki karakterlerden Cromwell, Thomas More karakteri için, zamanı boyunca tüm hareketlerinde muhalefet eden tek kişi olarak onun şaşırtıcı olduğunu söylüyor.
More, hiç kimsenin bu adaletsiz gidişata karşı çıkmayışına şaşırdığını belirterek cevap verir.
İyi insanlar da dahil olmak üzere diğer tüm insanlar, baskıya teslim olur, toplum veya gereksinimler tarafından kesin inançlarının bulanıklaşmasına izin verirler.
Dürüst bir adam diğerleri için bir problem olabilir, Chapuys gibi, İspanyol elçi, der ki, o acizken More’u İspanyaya destek olması için ikna etmeye çalışıyordu: “Erdem, meşakkatli olabilir”. More başına buyruk biriydi ve bu sebeple ne yapacağı önceden kestirilemezdi.
Chapuys basit bir şekilde varsayıyordu ki, Eğer More Cromwell’a karşıysa o, İspanya içindi. Thomas More’un dürüstlüğü Kilise dogmatizmi değildi, damadı Roper da onun gibi olmak istiyordu.
O Katolik veya İngilizlerin bir dizi katı kurallarını oynamıyor. O esnak bir zeka. Kızı Margaret’e “Tanrı melekleri ihtişam için, hayvanları günahsızlık için ve bitkileri sadelik için yarattı fakat Adem’i zihnindeki tüm karışıklıklara rağmen ona akıllı bir şekilde hizmet etmesi için yarattı” diyerek öğütler.
Thomas More dürüstlüğünün tüm kalbi ve aklıyla hareketli bir savunucusu olarak gösterilir oyunda.
Kral bile More’un dürüstlüğüne saygı duyar, ve onun dürüstlüğünü çöldeki bir su olarak adlandırır. More kendi dürüstlüğünü koruyabilmek adına hayatı pahasına risk almaya hazırdır. Bu nedenle, Kral’ın kendi vicdanıyla ilgili konularda kendisine hükmetme hakkını reddeder.
Hukuk ve Güç
Henry VIII ile Sir Thomas More arasındaki çatışma, tarihin daha büyük bir çatışmasını temsil ediyor. Bolt’un oyununda, More halkın hukukunu, Henry ise monarşinin gücünü temsil ediyor. More, Her şeyden önce ilahi kanunun var olduğunu ve insan yasasından daha güçlü olduğunu iddia eder, ancak bir birey tarafından gizemli ve bilinemezdir.
Her ne kadar Thomas More Kilise Hukukunu temsil etse de, kilisenin otoritesi konusunda bir iddiası yoktur. “Ben Tanrı değilim” der. O, insanın -Kral da dahil- bilincinin ve gücünün sınırlarını bilir.
Filmde, Kralın yasaları keyfi ve büyük iyilik yerine kendi isteklerine dayalı olarak gösterilir. Önsözde Robert Bolt, Henry’yi “korkunç bebek“ olarak tanımlar.Din hukuku (başkasını öldürme gibi) ve medeni hukuk (bir suçla itham etmek için kanıt gerekir gibi) daha nesneldir, herkes için adildir ve zaman içinde denenmişti. Onlar hem makul hem de etiktir. Eğer medeni hukuk adaletsiz ise, o Meclis tarafından düzeltilebilir.
Henry bunun yanısıra kontrol edilmeyen mutlak bir güçte ısrar eder. O kilisenin de devletin de yönetimini ele geçirir ve yoluna kim çıkıyorsa idam eder. Onun kararları bir sebebe veya erdeme bağlı değildir yalnızca kendine isteklerine bağlıdır.
Sir Thomas More medeni hukukun gelecekteki durumunu açıkça dile getirir ve Henry kendi geleneksel otoritesini fikirbirliğini yada hukuku yönetmek için kullanır. Ancak her ikisi de aklın önceliğini öğreten yeni hümanistik öğrenmeyi kabul eder.
Roper, More’u suçlar: “Hukuk senin Tanrın”. More bunu reddeder ve Şeytan’a bile “kanun yararının verilebileceğini söyler.
Bakış Açısının Göreceliliği
Bolt, karakterlerin çelişkili bakış açılarına sahip olduğunu göstermekle geçmişi drama haline getirir. Henry’nin krallığı yönetme hakkı, More’nin etik ve ahlaki tutumu ile çatışmalarını istediği şekilde gösteriyor.
Sonunda, More, yalnızca kendi vicdanına sadık kalması gerektiğini iddia eder, ancak bu konuda Tanrı’nın isteğini bildiğini iddia etmez. Herkesin inancına göre ölmesini beklemiyor. O sadece kendisinden sorumludur.
Bu modern bir bakış açısı, herkesin kendi görüşünde haklı olduğu, ancak birisinin görüşünün mutlak olamayacağı. Her bakış açısı görecelidir, bazıları diğerlerinden daha fazla lütuf sahibidir.
More, Roper gibi yalnızca Kilise’nin alışılmış bir savunucusu olsaydı, öğrettiği hümanistik ideali temsil edemezdi. More, dinini ve yasasını, kendi akıl ve vicdanının eğitimi sayesinde kabul etmeye başlamıştır.
Norfolk, More’in her şeyi “bir teori için” bıraktığını iddia eder: “Benim için önemli olan, bunun gerçek olup olmadığı değil, bunun doğru olduğuna inanıyorum. More, Kiliseyi savunmaz; kendi bakış açısıyla yaşama ve ölme hakkını savunur.