53221

Amerikalı yazar Bell Hooks (Yazar okurlarıyla kurduğu ilişkisini kişiselleştirmemek için eserlerinde büyük annesinin ismi olan Bell Hooks ismini kullanmaktadır) tarafından yazılan bu kitap Ece Aydın, Berna Kurt, Şirin Özgün ve Aysel Yıldırım tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

Yazar gittiği yerlerde feminist teorisyen olduğunu söylediğinde, feministlerin erkeklerden nefret ettiği, doğaya ve Tanrı’ya karşı çıktığı ve hepsinin lezbiyen olduğu şeklinde önyargılarla karşılaşmış ve önyargıları kırmak için insanlara feminizmi anlayabilecekleri küçük bir kitap vermek istemiştir. Bu düşünceyle, akademik bir dille yazılmamış, konuyu basitleştirmeyen ancak kolay da okunabilen bu kitabı okurlarına sunmaktadır. Kitabın önemli özelliklerinden biri yaşlı, genç, kadın, erkek fark etmeden her kesimden insanın okuyarak feminizmin ne olduğunu anlayabilecek bir el kitabı niteliğinde olmasıdır. Yazar eserlerinde olduğu gibi bu kitabında da politik yaşantısının temelini oluşturan feminist politikayı, ırk ve sınıf ayrımı ile yoğurarak anlatmaktadır. Kitap her bölümde yaşamın içindeki alanlarda (örneğin; çalışma hayatı, aile hayatı, ebeveynlik, cinsellik, evlilik, maneviyat) cinsiyetçi düşüncenin bize nasıl zarar verdiğini anlatmaktadır. Bunu yaparken de feminizme karşı oluşan önyargıların sebebi olan feminist hareket içindeki bazı düşünceleri eleştirmektedir. Feminizmin sadece akademik alanda ilerlememesi, bunun yanında topluma yayılması gereken bir düşünce olmasını istemektedir.

İlk olarak 1984 yılında yayımlanan Feminist Theory : From Margin to Center (Feminist Teori: Çeperden Merkeze) kitabından yaptığı alıntıyla feminizmi şu şekilde tanımlamaktadır. “Feminizm cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir harekettir”. Doğduğumuz andan itibaren cinsiyetçi bireyler olarak toplumsallaştırıldığımız için kadınlar da erkekler kadar cinsiyetçi eylem ve düşünceye eğilimli olabilmektedir. Yazarın böyle bir tanımı seçmesindeki etkenlerden biri de budur. Bu tanım feminist hareketin erkek karşıtı bir hareket olmadığını, cinsiyetçi düşünceyi ve bu düşüncenin neden olduğu tahakkümü hedef aldığını vurgulamaktadır. Ancak ataerkinin sebep olduğu bu tahakkümden faydalanan ve bundan vazgeçmek istemeyen en çok erkekler olduğu için feminizm erkek karşıtı bir düşünce olarak görülmektedir. Ataerki erkeklere gerektiğinde kadınları ve çocukları ve bazen daha zayıf erkekleri sömürme ve bastırma görevi yüklemektedir. Her ne kadar bu erkekler için bir nimet olarak görülse de toplumdaki bir çok erkek kadınlara şiddet uygulamak, onları sömürmekten rahatsızlık duymaktadır. Ancak ataerkinin gücünden vazgeçtikleri takdirde nasıl davranacaklarını bilemedikleri için bu davranışları sürdürmeyi tercih etmektedirler. Bu nedenle yazar feminizmi erkekler için de ataerkinin köleliğinden kurtuluş umudu olarak da görmektedir.

“Kimsenin kimseye hükmetmediği bir dünyada yaşadığımızı düşünün. Kadınlarla erkeklerin birbirine benzemediği ve hatta daima da eşit olmadığı; ama ilişkilerimizi şekillendiren yaşam felsefesinin karşılıklılık esası üzerine inşa edildiği bir dünyada yaşadığımızı düşünün. Her birimizin kendimiz olabildiği bir dünyada, barış ve olanaklar dünyasında yaşadığımızı düşünün. Feminist devrim böyle bir dünyayı tek başına yaratamaz; ırkçılığı, sınıf elitizmini ve emperyalizmi de sona erdirmemiz gerekir. Fakat feminizm kendini tümüyle gerçekleştirmiş kadın ve erkekler olarak özlediğimiz toplumu yaratabilmemizi mümkün kılacaktır; özgürlük ve adalet hayallerimizi gerçekleştirebileceğimiz, eşit yaratıldığımız hakikatini hayata geçirebileceğimiz bir toplumda hep beraber yaşayabilmemizi sağlayacaktır. Yaklaşın, feminizmin yaşamınıza, hepimizin yaşamına nasıl dokunup bu yaşamları nasıl değiştirdiğini görün. Yaklaşın ve feminist hareketin derdinin ne olduğunu kendi gözlerinizle görün. Yaklaşın, şunu göreceksiniz. Feminizm herkes içindir”.

Feminizm, reformist feminizmde olduğu gibi kadınların daha fazla hakka kavuşmasını sağlamaktan ibaret değildir; ataerki ve cinsiyetçi düşünceye son vermek isteyen bir harekettir. Bu nedenle feminist harekette güçlü bir dayanışmanın sağlanması için öncelikle biz kadınların diğer kadınları cinsiyet, sınıf, ırk farklılıkları nedeniyle baskı altına almamamız gerekmektedir. Kadınlar olarak feminist düşünceyi benimsememiz için öncellikle kendi içimizdeki cinsiyetçi düşünceyi aşmamız gerekir. Siyasi düşüncelerimiz ne kadar farklı olursa olsun her birey feminizmi yaşam tarzına yerleştirebilir. Yazarın burada verdiği örnek şudur.

“Örneğin kürtaj hakkı konusunu ele alalım. Bir kadın asla kürtaj yaptırmayı tercih etmeyeceği hususunda ısrar etmekle beraber kadınların kürtajı tercih etme hakkını savunabilir ve hala feminist politikanın savunucusudur. Fakat aynı anda hem kürtaj hakkı karşıtı hem de feminizm savunucusu olamaz” (Birinci bölüm, Feminist Politika)

Örgütlü feminist mücadelenin olduğu dönemlerdeki bilinç yükseltme gruplarında her kadın feminizmi öğrenmekteydi. Bu grupların dağılmasıyla kadınlar kendi içlerindeki cinsiyetçiliği kabul etmeden feminizmi savunmaya başlamış, toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda öfke duymanın yeterli olduğu düşünmüştür. Bilinç yükseltme grupları sayesinde cinsiyetçi düşünce aşılacak ve kitle medyasının feminizmi erkek karşıtı bir hareket olarak göstermesinin önüne geçilecektir.

“Erkek olmanın ayrıcalığından sıyrılmış, feminist politikaya kucak açmış bir erkek mücadelemizde değerli bir yoldaşımızdır ve hiçbir şekilde feminist mücadele açısından tehdit değildir. Buna karşın, feminist hareket içine sızan ve cinsiyetçi düşünce yahut davranıştan vazgeçmeyen bir kadın ciddi tehdittir” İkinci bölüm, Bilinç Yükseltme).

Feminizmin içindeki oportünist yaklaşımları bırakıp, ataerkil adaletsizliğin tüm biçimlerine karşı mücadele etmemiz gerekmektedir (Üçüncü bölüm, Kız Kardeşlik Hala Güçlü).

Kadınların yarattığı eserlerin geri planda bırakılması, feminist düşünce ile birlikte bu eserlere karşı duyulan önyargıların aşılacağı ve kadın eserlerinin hakkının teslim edilmesi feminist düşüncenin bir getirisidir. Feminist düşünce feminist hareketten uzaklaştıkça kitlelere ulaşamamış ve akademinin sınırları içinde kalmıştır. Bugün feminizmle ilgili kitaplar halk kitlelerinin okuyup anlayabileceği dilde değildir ve feminist hareket arka planda kalmaktadır. (Dördüncü bölüm, Eleştirel Bilince Yönelik Feminist Eğitim).

Feminizm içinde önemli konulardan biri de cinsel özgürlüktür. Gerçek cinsel özgürleşmenin güvenli doğum kontrol yöntemleri ile sağlanabileceğini söyleyen yazar bu konuda kadınların çektiği acılara (sezaryen, rahmin alınması, kısırlaştırma gibi uygulamaların yol açtığı tıbbi komplikasyonlar) dikkat çekmektedir. Üremeye dair olan haklarımızı korumamız için cinsel eğitim, doğum kontrol yöntemleri gibi bilgilere kolay ulaşabilmemiz gerekir. Bu haklardan sadece biri olan kürtaj hakkı ihtiyacı da bu bilinçlenme sayesinde oldukça azalacaktır (Beşinci bölüm, Bedenlerimiz, Kendimiz).

Kadınlar olarak değerimizin dış görünümümüze bağlı olmadığını anlamamız ve sağlıklı bir özgüven oluşturmamız gerekir. Vücudumuzu rahatsız eden sağlıksız kıyafetlerden, makyaj yapmaktan kurtulmak feminist hareket içinde önemli bir adımdır. Feminizmin bu kazanımı bugünlerde kaybedilmektedir. Bir kadının nasıl bir görünüşe sahip olması konusunda medya bir norm oluşturmuştur. Bir çok kadın bu normlar yüzünden bedenlerini sağlıksız yeme alışkanlıklarına maruz bırakmaktadır.  Feminizmin bunların yanında bir kadının güzellik özlemini de eleştirmesi bir çok kadının feminizmden uzaklaşmasına sebep olmuştur. Çünkü feminizmin bu eleştirisi doğrultusunda hareket eden kadınlar güzellik algıları değişmediği için kendilerini çirkin hissetmeye başlamışlar ve özgüvenlerini yitirmişlerdir. Bunun için cinsiyetçi güzellik tanımlarına alternatif geliştirmeli yani kendimizi nasıl olduğumuz gibi seveceğimizi ve güzel hissedeceğimizi öğrenmeliyiz (Altıncı bölüm, İç ve Dış Güzellik).

Feminist düşünce sınıfsal ayrımla yüzleşmeden ilerleyemez. Sınıfsal ayrım sadece maddiyat meselesi değildir. Feminist hareket içinde sınıfsal farklılıklar gözetilmeden kadınların çalışmaya zorlanması  alt ve orta sınıflardaki kadınlar için özgürlüğü sağlamamıştır. Yazarın “yoksulluğun kadınlaştırılması” olarak tanımladığı bu durumda kadınlar çok düşük ücretle ve uzun mesailerle çalışmaya muhtaç bırakıldığı gibi evdeki işlerin yükü de erkekler tarafından paylaşılmamıştır. Feminizm belli bir sınıfın yararına hizmet ettiği sürece gerçek bir dayanışma sağlanamayacaktır. Feminizmin bu şekilde belli bir kesim tarafından kendi yararlarına kullanılması feminist düşüncenin altını oymaktadır (Yedinci bölüm, Feminist Sınıf Mücadelesi).

Ayrıcalıklı sınıflara mensup kadınların cinsiyetçilikten kurtulduğuna ve diğer kadınlara (özellikle üçüncü dünyadan olan kadınlara) yardım ettikleri ve kendilerinin feminizmin kurucuları ve liderleri olduğu algısı feminizmin çerçevesini daraltmaktadır. Örneğin; kadın sünneti, kız çocuklarının öldürülmesi gibi bazı ülkelerdeki cinsiyetçi yaklaşımlar küresel olarak birbirine bağlıdır. Kadın sünnetinin temelinde yatan estetik kaygısının başka bir vücut bulmuş hali yaşamı tehdit eden yeme bozuklukları ve estetik ameliyatlardır. Ayrıcalıklı sınıflardaki kadınların kendini cinsiyetçi düşünce ve eylemden kurtarmış olduğu düşüncesi bunun gibi noktaların gözden kaçırılmasına yol açtığı gibi feminist düşüncenin bir gruba ait olduğu gibi yanlış bir düşünceye de yol açmaktadır (Sekizinci bölüm, Küresel Feminizm).  

Kadınların özgürleşmesinin sadece çalışma hakkı ve eşit işe eşit ücret ile eşdeğer tutulması yeterli değildir. Sadece çalışma hakkı değil nasıl bir çalışma şeklinin bizi özgürleştireceği (yaşanabilir ücret ve mesai, özgüven ve özsaygıyı koruyan ve arttıran işler) de ele alınmalıdır (Dokuzuncu bölüm, Çalışan Kadınlar).

Feminist hareket ırkçılık karşıtı olmadığı sürece gerçek bir dayanışma ortamı kurulamayacaktır. Bu noktada sadece ırkçılık karşıtı olmak yetmez aynı zamanda başka gruplardan insanlarla iletişim kurmak gerekmektedir. Çünkü ırkçılık karşıtı bireyler kendi grubundan insanlarla toplumsallaştığı sürece birbirlerini anlamaları ve ihtiyaçlarını dile getirmeleri mümkün olmayacaktır (Onuncu bölüm, Irk ve Toplumsal Cinsiyet).

Şiddet konusunda ataerkil şiddet terimi kadınların, çocukların ve erkeklerin uğradığı şiddeti içine alan bir ifadedir ve bu terimin benimsenmesi daha yararlıdır. Çünkü ev içi şiddet terimi, ev içinde yaşanan şiddetin ev dışından bireyler arasında yaşanan şiddetten daha az kötü olduğu ve mahrem bir alanda ortaya çıktığı gibi bir algı oluşturmaktadır. Yazar feminist hareketin tüm şiddet biçimlerini sona erdirmeyi hedef alan bir hareket olması gerektiğini savunan az sayıdaki feministlerden biridir. Kadına yönelik şiddet feminist hareketin birincil derdi olmalı ancak diğer şiddet türleri de arka plana atılmamalıdır. Aksi takdirde cinsiyetçi kadın ve erkeklerin çocuklarına uyguladığı tahakküm ve şiddet unutulacak ve şiddetin sonra ermesi engellenecektir. Şiddet uygulamayan anne ve babanın çocuklarına şiddeti toplumsal kontrolü sağlamada bir araç olduğunu öğretmesi de şiddeti sona erdirmenin önünde bir engeldir. Tahakküm kültürü ile yetişen bir çocuk otoritesini elinde tutmak için kuvvet kullanma hakkına sahip olduğunu düşünecek ve bunu hayatının her alanına yerleştirecektir (On birinci bölüm, Şiddeti Sona Erdirmek).

Feminist hareket kadınlar üzerindeki erkek tahakkümüne yönelik eleştirisini değiştirmeden, ataerkinin erkeklere cinsiyetçi bir erkek rolü dayatmasını da eleştirmektedir. Bu eleştiri hareketin erkek karşıtı olmadığını kanıtlar niteliktedir. Erkekler feminist hareket sayesinde üzerlerine giydirilen bu kimlikten uzaklaşarak özlerini bulabilirler.

“Feminist teori hepimize, özellikle adaleti ve özgürlüğü nasıl hayatı güçlendirecek ve olumlayacak şekilde seveceğimizi öğretir”(On ikinci bölüm, Feminist Erkeklik).

Ataerki kültürde çocukların hiçbir hakkı olmadığı düşünülür. Bu düşünce çocukların kendilerini birer birey olarak kabul etmesini engellemektedir. Feminizmin çocuklar için en yararlı müdahalelerinden biri erkeklerin çocuk bakımına katılmaları olmuştur. Bu sayede toplumsal cinsiyet adaleti sağlanacağı gibi baba ve çocukları arasındaki kişisel ilişki ve sevgi bağları güçlenecektir. Bu bölümde yazar ailenin iki ebeveynli olarak bir norm haline getirilmesini, bekar annelerin yetiştirdiği çocukların kendilerini güvensiz hissetmelerine sebep olduğu için eleştirmektedir. Çocuklara sevgiyi ve özgürlüğü tanıyabilecekleri bir aile ortamı verebilmek için tahakkümün sona erdirilmesi şarttır (On üçüncü bölüm, Feminist Ebeveynlik).

Feminizm cinsellikle ilgili çifte standarda, kadınların hayattaki en önemli amacının annelik olarak gösterilmesine karşı çıkmaktadır. Araştırmalar başarılı evliliklerde toplumsal cinsiyet eşitliğinin her iki tarafın yararına olduğunu göstermiştir.

“Kadınları bakire ya da sadık bir sevgili ya da eş olmadıkları için mahkum eden, ama erkeklerin cinsel anlamda arzuladıkları her şeyi yapmalarına izin veren ve davranışlarını görmezden gelen çifte standard…” (On dördüncü bölüm, Özgürleştirici Evlilik ve Birliktelik).

Cinsellik konusunda karşılıklı mutluluğu esas alan feminizm, herkesin cinsellik konusundaki seçimlerinde özgür olduğunu savunmaktadır. Bu seçimler gelişi güzel cinsel ilişki kurmak olabileceği gibi hiç cinsel ilişki kurmamayı tercih etmek ya da bir cinsel kimlik ve tercihi kabul etmek de olabilir. (On beşinci bölüm, Feminist Bir Cinsellik Politikası)

Feminizmin aşk ve sevgiye karşı olduğu doğru değildir. Feminizmin derdi tahakkümdür ve tahakkümün olduğu yerde aşk ve sevgi hayat bulamayacaktır. Aşk ve sevginin temeli ise adalettir.

“Hakiki bir feminist politika bizi esaretten özgürlüğe, aşksızlıktan aşka götürecektir” (On yedinci bölüm, Yeniden Sevmek).

Pek çok insan feminizmin din karşıtı bir hareket olduğunu düşünmektedir. Feminizmin sadece maddi kazanımlara odaklanması maneviyatının geliştirilmemesinin bu düşüncede payı büyüktür. Bu düşüncenin yıkılabilmesi için feminist bir maneviyat geliştirilmelidir. Feminizm, dini inançlara değil, dinlerin cinsiyetçi düşüncelerle yorumlanmasına karşıdır. (On sekizinci bölüm, Feminist Maneviyat)

Vizyoner feminizmin hedefi kadınların hak eşitliğinden öteye geçerek bireysel güçlerinin artmasına odaklanmaktadır. Bunun için genç, yaşlı bütün sınıflardan kadın ve erkeklerin sorunlarını ele alan bir harekete ihtiyaç vardır. Bu yolda atılacak ilk ve en önemli adım feminizmi her kesimden insanın okuyup öğrenebileceği bir düşünce haline getirmektir. Her ne kadar kamuoyunda bazı sorunlar (örneğin; kadınlara ve çocuklara karşı şiddet) tartışılsa da bunlar feminist düşünce ile yapılmamaktadır ve şiddet ile tahakküm arasındaki ilişkinin kurulamaması sorunun aşılmasının önünde bir engeldir. Feminist hareket için çalışmak illaki örgütlü bir çalışma içine girmek değildir. Yaşadığımız yerde kendimizi, sevdiklerimizi cinsiyetçi düşünce ve eyleme karşı eğitebiliriz. Feminizmin yaşantımızla ilişkisini korumak için vizyoner feminist teoriyi ortaya çıkan yeni sorunlara göre yeniden inşa etmeliyiz (On dokuzuncu bölümde, Vizyoner Feminizm).

Bu inceleme hakkındaki eleştirilerinizi yorum olarak bırakabilirsiniz.

Yazan : Nagihan Tandoğan